13 Haziran 2016 Pazartesi

YUMURTALI ÇİĞ KÖF

Şanlıurfa denince insanın aklına balıklı gölü gelir hemen. Daha sonra nefis, baharatlı yemekleri gelir. Hepsi birbirinden güzel ve lezzetlidir. Hani bir söz vardır ya “Yemek yaparken içine sevginizi de kadın” diye. İşte memleketimin insanı yemeklerine sevgi katıyor. Bu yüzdendir bekli de yemeklerinin bu kadar güzel oluşu.
Biz de sevdiğimiz insanlarla bir araya geldiğimiz zaman, o leziz yemeklerimizden biri olan yumurtalı çiğ köfteyi yaparız. Biraz tartışılır köfteyi kimin yoğuracağı konusunda. (zahmetli bir iş olduğu için) Kimin yoğuracağına karar verildikten sonra her biri bir işe koyulur. Biri yeşillikleri temizlerken, biri salata yapmaya koyulur. Köfteyi yoğuran kişi bir de türkü tutturur ve her şey çok daha keyifli olur. Köfte yoğrulup yemeğe hazır hale geldiği zaman, yer sofrası kurulur ve etrafında çember kurulup oturulur. Keyifli sohbet eşliğinde yemekler yenilir. Köfte çok güzel ve lezzetlidir. Çünkü malzemelerin yanında sevgi de eklenmiştir içine afiyet olsun.


Yumurtalı Çiğ Köfte ( Urfa Usulü )

Malzemeler
·         4 çay bardağı köftelik bulgur
·         1 küçük kuru soğan
·         2 diş sarımsak
·         1 yemek kaşığı domates salçası
·         yarım kaşık biber salçası
·         tuz
·         karabiber
·         bulgurun yarısı kadar isot (ev yapımı olursa daha iyi olur)
·         1 limon
·         4 yumurta
·         1, 5 çay bardağı zeytinyağı
·         bir tabak dolusu doğranmış maydanoz ve taze soğan



Hazırlanışı

İsot ev yapımı ise bir kaba alarak üzerini geçecek kadar su eklenir ve bekletilir. Bulgur çiğ köfte leğenine alınır ve üzerine kuru soğan doğranır ve sarımsaklar ezilerek eklenir. Maydanoz ve taze soğan dışında bütün malzemeler eklenir. Limon da yıkanır ve 4 parçaya ayrılır ve bulgura eklenir. İsot da eklenir ve yoğrulmaya başlanır. Yoğrulur kendimize su eklenmez, eller ıslatılarak yoğurulur. Bulgur yumuşayınca limonları çıkarılır. Yumurtalar bir tarafta çırpılır ve kızın yağda pişirilir. Önce yumuşayan bulgura yumurtanın yağı süzdürülür. Sonra yeşillikler eklenir biraz karıştırılır. En son yumurtalar da eklenerek karıştırılır. Çiğ köfteyi böyle denemenizi tavsiye ederim, harika bir lezzet. Domates, salatalık, marul, turp ve limonla servis yapabilirsiniz.



“Başarılı Olup Olmamak İşte Bütün Mesele Bu”


Başarı nedir,  herkesi kapsayan ortak bir tanımı var mıdır?
Kime göre başarılıyız, kime göre başarısızız, bunu unu belirleyen kimdir?
Başarımız ödüllendirilir mi? Ya da başarısızlığımız cezalandırılır mı?
Başarı hakkında bunlar gibi birçok soru sorabiliriz. Ama hepsinin cevabı kişiden kişiye değişir. Yaptığımız bir iş bir grup tarafından başarılı bulunurken, aynı anda bir diğer grup tarafından başarısız bulunabilir. Bir sınavdan 75puan aldığımızda başarılı görebiliriz ama bir diğer arkadaşımız 100 puan aldığında bizim aldığımız notun hiçbir anlamı kalmamaktadır. Bu yüzden de başarılı konumuna o geçerken biz başarısız konumuna düşeriz.
Bu konu tüm hayatımız için geçerli bir konudur. Aşk, iş, okul, arkadaş hayatımızda her daim var olan bir etkendir. Hayatımızda bu alanlarda mutlu olabilmemiz için de başarılı olmamız gerekmektedir. Çünkü başarısız olduğumuzda kimse bizim yanımızda bulunmayacaktır. Başarısız insanlar her zaman dışlanır ve yerleri hemen doldurulur.
Başarı bir mıknatıs gibidir. Başarı olduğumuzda etrafımızdakiler de yanımıza çakabiliriz. Ancak başarısızlıkta hiç hoş kokmayan bir çöp gibidir. Anında yanındaki, insanları senden uzaklaştırır.
“Başarılı olmak ya da olmamak sadece bizim elimizde olan bir şeydir. Bunun farkında olmamız gerekir.”
“Başarı, İstenmediği Yere Gelmez.

                                      Arnold Palmer

12 Haziran 2016 Pazar

Nil Karaibrahimgil’ Hoşuma Giden Bir Yazısı

Aynı Anda İki İş Yapanlara
Hepimiz aynı anda, bir sürü şey yapar olduk. Mesaj yazarken, dizi izleyen. Çocuk bakarken e-mail cevaplayan, arkadaşınla sohbet ederken sosyal medyada kaç like aldığına bakan... Araba kullanırken bile, biriyle mesajlaşan bir tür olduk.
Eskiden’le başlayan cümleler kurmayayım diyorum ama eskiden her şey tek şeydi. Bir şeyle uğraşırken, sadece o şey vardı.
Mesajlaşmayalım demiyorum, ama o zaman bir yandan yürümeyelim. Yürümeye ayıp oluyor bu sefer. Ne kaldırımı kalıyor, ne kuşu ne ağacı...
Ekrana bakıp düşmemeye çalışarak, gideceğimiz yere varmak oluyor yaptığımız.
İddiam şu: Böylece hiçbir şey yapmamış oluyoruz. Konseri çekersek, o sırada o konseri izlememiş, çekmiş oluyoruz. Ve daha da acıklısı, daha sonra ona hiç bakmıyoruz. Sadece yayınlıyoruz.
Bitti. Başkaları için gidilmiş bir konser. Konsere ayıp oluyor bu sefer.
Gerçekten o anda olduğum büyülü zamanlarda, sadece o şeyle baş başa olduğumu gördüm. Çoğu şey kaydedilmemiş. 
Kafamdaki sinemada oynatıyorum. Hafızam gelip bozuyor, yeniden montajlıyor. Fark etmez. Yaşıyor içimde. 
Değişmesi bile güzel. Ben anlatıyorum o anı. Herkes kafasında farklı şey canlandırıyor. ‘Odadaydık’ diyorum, kimi sarı bir oda düşünüyor kimi bir otel odası. Güzel olan da bu.
Çok şeyi aynı anda yapıp, bir taşla iki kuş vurduğumuzu zannetmeyelim. Çoğullaştırdığımız her an, iki az şeyimiz oluyor.
Tekilleştirdiğimiz her an ise, hazinemiz. Derinlemesine yaşayabildiğimiz hayatımız oluyor. Her şey anlamlı.
Yürümek, arabada gitmek, asansörde yukarı çıkmak doldurulması gereken boşluklar değil. İnsanın her gün biraz sıkılması da lazım. Sıkılmak ruhun vitamini. 
Sıkılmayan insan, kalkıp hiçbir şey yapmaz. O anlarda bile, boş boş etrafa bakıp düşüncelerini takip etmek, inanın daha faydalı.
Kısacası, multi tasking out, single tasking in. İnanmıyorsanız, açın okuyun. Araştırmalar da göstermiş. 
Multi task yapanlar, daha az konsantre oluyor, kafaları dağınık. Single task yapanlar, yani bir anda tek bir şeyle uğraşanlar, yaptıklarında daha başarılı.
Zaten şu avucuma yapışmış telefon denen aleti sevmiyorum. Hep anlarımı aldatmama yarıyor. 
Müzik dinlerken, internette geziniyorum onun yüzünden. Sabah uyanıp, pencereyi açıp güneşi selamlayacağıma, manzaranın fotoğrafını çekiyorum.
Sonra da kimler sevmiş bakıyorum. Hayat mı bu yani? Başkalarının hayatını dikizleyip durmak, her whatsup mesajına ağlayan bebeğe koşar gibi yetişmek mi?
Bence değil. O sebeple telefonu unutma ritüellerim başladı. Aaaa, onu evde unutuyorum, hay allah. Hiçbir şey de olmuyor.
Tam tersi hayat matlıktan çıkıyor, bütün renkler gözünün önünde parıldıyor. Her konuşmayı, her kokuyu duyuyorsun.
Sıkılırsan da... Hah işte o zaman yaşadın. Sıkıntından bir şey muhakkak doğar.



9 Haziran 2016 Perşembe

STEVE JOBS


Steve Jobs  üniversite öğrencisidir. Onu evlatlık alan ailesinin maddi durumu iyi olmadığı için üniversiteyi bırakır. Ama ilgisini çeken derslere girmeye devem eder. Özellikle teknolojiye karşı ilgisi olduğu için teknolojiyle ilgili olan derslere girer. O derslerden edindiği bilgilerle mobil oyunlar yaparak para kazanmaya başlar. Daha sonra birkaç arkadaşıyla beraber babasının garajını ofise çevirerek orada bilgisayar teknolojisi üzerinde çalışmaya başlarlar. Şu anda dünya çapında bir marka olan Apple’nin doğuşu böyle başlar.
Steve Jobs’un Hayatı
Annesi Steve hamile kalığı zaman evli olmadığı ve çok genç olduğu için Steve Jobs’u evlatlık vermeye karar verir. Evlatlık vereceği ailenin üniversite mezunu olma şartı koşar. Ama öyle olmaz onu evlatlık alan aile üniversite mezunu değildir. Steve  yeni ailesiyle büyür ve üniversiteye başlar ama ailesi üniversite masraflarını karşılamakta zorlanmaktadır. Onları zor durumda bırakmamak için okulu bırakır. Steve bu olumsuz durumu avantaja çevirir. Sadece işine yarayacak derslere girmeye devam eder. Kendini bu derslerle geliştirdikten sonra teknolojiye adeta aşık olurr. O küçük atölyeden Apple şirketini kurmuş. Steve Joms şirketin yönetim kurulu tarafından kurmuş olduğu Apple’den kovulur.Ama o bunu da avantaj olarak görür. çünkü o hırsla kendini daha çok geliştirir ve başka büyük işlere imza atar. Birkaç yıl sonra Apple’de durumlar ters gitmeye başlar. Apple iflasın eşiğine gelir. Hal böyle olunca şirket tekrar Steve’yi şirketin başına çağırmış ve kurduğu şirketinde patron olarak işini yapmaya devam eder.

Filmden çıkaracağımız sonuç: Hayatımızda bize vurulan her darbe bizi daha da güçlendirir. Tabi ki hemen pes etmediğimiz sürece. Her yere düştüğümüzde daha güçlü bir şekilde kalkmalıyız. Bizi yere düşürenler, darbe vuranlar bize tekrar ihtiyaç duyması için, yapmak istediklerimizi yapmaya devam etmeliyiz.